Androgenetik alopesi, genetik yatkınlığı olan bireylerin erkeklik hormonuna karşı duyarlılığı sonucunda 20’li veya 30’lu yaşlarda ortaya çıkan bir çeşit saç dökülmesidir. Yaşlandıkça saç çizginizin gerilmeye başladığını görmek oldukça doğaldır ancak androgenetik alopesi olan bireylerde genellikle saç çizgisi geri çekilmeye başlar ya da tepe bölgede saçılmalar meydana gelmektedir.
Erkeklerde bu duruma “erkek tipi kellik” olarak adlandırılırken saç dökülmesi, kafa derisinin önünden başyarak saç çizgisini fark edilebilir düzeyde geriletir. Androgenetik alopesi olan kadınlarda ise saç çizgisi hafifçe gerilese de, daha çok saçlarda incelme şeklinde kendini göstermektedir.
Neden olur?

Androgenetik alopesi, genetik ve hormonal etkenlere bağlı olarak meydana gelmektedir. Dökülmenin temel sebebi, dihidrotestesteron adı verilen hormonun kıl kökünü etkileyerek kıl çapını küçültmesi, boyunun kısalması ve renginin açılmasıyla beraberinde ileriki aşamalarda kıl kökünün tamamen yok olmasından kaynaklanmaktadır.
Belirtileri Nelerdir?

Androgenetik alopesi, genellikle saçlarda seyreklik, incelme veya saç çizgisinin gözle görülebilir boyutta geriye çekilmesiyle kendini göstermektedir. Bu durum özellikle erkeklerde 30’lu yaşlarda başlarken kadınlarda daha şok 50’li yaşlarda görülmektedir. Erkeklerde görülmesi durumunda ilk göze çarpan belirti tepede açıklıklar, saçlarda incelme ve bölgesel saçsızlıklar olurken, kadınalrda görülmesi durumudan saçalrda seyreklik ve incelme belirtilerine rastlanmaktadır.
Risk faktörleri

Erkek tipi kellik olarak da adlandırılan androgenetik alopesi, genetik yatkınlığı olan bireylerde yaygın olarak görülmektedir. Daha çok genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak meydana gelen bu saç dökülmesi sorunu, androgenetik alopesi nedeniyle saçlarını kaybeden yakın bir akrabaya sahip olma durumunda yüksek bir risk altına sokacaktır. Ayrıca 50 yaşının üzerinde ki bireylerin saç dökülmesi yaşama olasılığı daha yüksektir.
Önlenebilir mi?

Androgenetik alopesi tedavisinde kullanılan ilaçlar, dökülmeyi ciddi oranda durdurabilirken 20’li yaşlarda ortaya çıkan saç dökülmelerinde erken tedavi saç dökülmesini geciktirebilir. Yani erkek tipi kellik olarak adlandırılan bu durumun önlenmesi kısmi olarak gerçekleştirilmektedir.
Nelere Dikkat Edilmeli?

Androgenetik alopesi yaşayan bireylerin saçlarında meydana gelen dökülmeler, kafa derisinin çevresel faktörlerden kolayca etkilenmesine neden olabilir. Özellikle tamaman döklen saçlara sahip bireylerin, kafa derisini lekelenmelere, deri kanserine ve yanıklara karşı korumak için güneşte uzun süre durmaması gerekmektedir. Tüm bunların yanında dökülme eğilimi gösteren saçların daha fazla zarara uygulanmaması için temizlik çok önemlidir. Ayrıca saçlarınız için kullanacağınız şampuan seçiminde de oldukça dikkatli davranmanız gerekecektir.
Nasıl Tedavi Edilir?

Androgenetik alopesi tedavisinin temel amacı, saçların dökülmesini azaltmaktır. Saçlarınızın daha fazla kaybetmemek için doktorunuzun öngördüğü tedavi yöntemini aksatmadan uygulamanız gerekmektedir. Tüm klinik tedavi yöntemlerinin yanında androgenetik alopesiye bağlı olarak meydana gelen saç dökülmesini önlemenin bazı doğal yolları da olduğu bilinmektedir.
Nane yağı: Nane yağı , saç derinize kan dolaşımını artırmaya ve saç dökülmesini azaltmaya yardımcı olabilecek mentol içerir.
Folik asit: Folik asit , bir B vitamini olan folatın sentetik bir versiyonudur. Folik asit, hücrelerinizin DNA yapmasına yardımcı olur, iltihabı azaltır ve anemiyi önler.
Biyotin: Biotin , vücudunuzun yiyecekleri enerjiye dönüştürmek için kullandığı bir B vitaminidir
Sigarayı bırakmak: Sigara dumanındaki toksinler saç köklerine zarar vererek saç dökülmesini hızlandırmaktadır. Sigara içiyorsanız bu alışkanlığı bırakarak saç dökülmenizi yavaşlatabilir veya durdurabilirsiniz.
Dökülmeler kaç yaşında başlar?

Yapılan araştırmalar 30 yaşına kadar olan beyaz tenli erkeklerin %30’unun, 50 yaşına kadar olan erkeklerin ise %50’sinin androgenetik alopesi durumundan muzdarip olduğunu göstermektedir. Bu nedenle erkek tipi saç dökülmesi veya kellik olarak adlandırılan bu durum, bazen 20’li yaşlarda başlarken kimi bireylerde 50 yaşından sonra kendini göstermektedir.